Serlevhasız

(10 Aralık 2019, Salı)

Yıllar önce bir dosta yazdığım mektubu kısmen güncelleştirerek size sunuyorum, beni anlayışla karşılamanızı istiyorum, müflis tüccar nasıl eski defterleri karıştırıyorsa ben de öyle yaptım, eski yazılarımı karıştırdım ve böyle bir yola başvurdum, bana dua edin.

Yılbaşı yaklaşıyor, bugün 20.12.2004 pazartesi İstanbul öyle bir havadadır ki sanki Noel?e hazırlık ile Kurban bayramına hazırlık ayni şeymiş izlenimine kapılıyor insan. Hele AB sürecine girilen atmosferde İslami kimlik, ğayriye benzememe, Yahudi ve Hristiyan?ı Müslümanla eşit tutmama inancı, kimliğini naslara dayandırma isteği ve itikadı gibi hususlar, ortamı bozan zararlı birer düşünce sayılır hale geldi.

Batı düşüncesi esas kabul edilip İslam düşüncesi tali varsayılınca, tüm değerlendirmeler batı normlarına göre, değerlendiriliyor. Tartışmalar, batıyı değerlendirme biçimi bile batılılara göre yapılıyor. İnsan hakları; can güvenliği, düşünce ve inanç hakları/güvenliği, mal güvenliği, nesil güvenliği, akıl güvenliği? batılı hayat tarzının kabul edilmesinden sonra konuşulacak şeylerdir. Bu temel kabulde tereddüt varsa, haklar askıya alınır. Sizin hak dediğiniz nesne ne ise o artık hak olmaktan çıkar ve olmaması lazım gelen bir mevkii irca edilir. Kaale alınmadığı gibi zararlı bir unsur sayılır.

Batı düşüncesini merkeze koyup insan haklarını savunursanız, o zaman da homoseksüellerin, lezbiyenlerin, travestilerin vs.yi savunmak zorundasınız. Çünkü özgürlük; bir yerde böyle melanetleri işleyebilme hürriyetidir. Tüm şehevi ve şeytani pislikleri yapabilme hak ve hürriyeti gerçek hürriyet sayarsanız batılı olabilirsiniz. Yok, Hollanda?da üryan dolaşmaya karşı çıkarsanız o zaman da bunu fiziki bir sebebe bağlamak durumundasınız. Yani bu insan sağlığına zararlıdır, evrensel insani değerleri şimdilik zedeliyor gibi kemküm etmelisiniz. İslami ve fıtrî bir sapma olarak adlandıramazsınız. Şayet böyle yaparsanız adcı yani isimle cisimi birleştiren hayatı zora sokan olursunuz. Azizim bu AB beni iki yönlü bir tazyike tabi tutmuş.

Bir taraftan ülkemi kasıp kavuran despotik idare, diğer taraftan tüm hayatımı alt-üst eden Hristiyan eksenli ve fakat dindışı bir medeniyetin baskısı. AB ile ilgili çok şeyler yazıldı çizildi, daha da yazılıp çizilecek ve üzerinde durulacak. Ben de yazdım, bazı şeyler beyan ettim. Rahatsızlık veren; tüm hesaplar bu ülke (İslam coğrafyası) üzerinde oynanıyor müsbet veya menfi, ama bu ülke insanına kimse ciddi bir şey sormuyor. Bütün cesametimizle olaya muhatabız ama söz hakkımız yok.

Gülhane Hatt-ı Hümayun?dan Islahat Fermanı?na, Birinci Meşrutiyet?ten İkinci Meşrutiyete, Cumhuriyetin ilandan AB sürecine kadar geçen resmi Batıl(ıl)aşma serüveni doğrusu çok değişebilen ve dünyaya açık bir toplum olduğumuzun belgeleri gözüyle bakmayı yeğliyorum. Bu değişim tekamül müdür? Başkalaşım mıdır? bilinmez. Belki ikisi karışımı bir halita. Önceki yenilikler için derlerdi ki ?Gâvura gâvur? denmeyecek. Şimdi ise Müslüman kendine Müslüman diyemeyecek. Şayet der ise, o zaman yeni bir ?İslam? tanımı yapılacak ve istenilen ?O İslam? ismi kullanılacak. Bunu da Batı normlarına göre belirlememiz gerekecek.

Onun içün bu yenidünyada ?Eski İslam?ı? kabul eden benim ve benim gibi düşünen insanların halinin ne olacağı muğlak ve de müphem.

Kendim kalarak gelişmeye çabalayan bir anlayışın beklentisi içindeyim. Bunun tahakkuku için Allah?a dua ve niyaz ediyorum.

Bana dua edin?