Ülkenin Geleceği |
![]() |
![]() |
![]() |
(21 Mart 2025, Cuma) Gençler için -gençlik için- yeni nesil için ülkenin geleceği denilir. Gençliğimizin geleceği acaba aydınlık mı? Yoksa karanlık ve bîkarar mı? Yeni neslin temayülleri, meslek edinme biçimleri, idealleri/ideal yoksunluğu, sadakatleri, fedakarlıkları? bunları tek tek ele alıp değerlendirebiliriz. Bunlara dili kullanma tarzı da dahil? Benim üzerinde durmak istediğim başka bir mesele var. Meslek edinme istekleri, biçimi... Ülkemin insanı sırtını devlete dayamak istiyor. Gençlerin kahır ekserisi devlet memuru olmak istiyor. Bu geleceğimiz ufuk açıcı olmaktan uzaklaşmak anlamına gelir. Devlet dışı iş tutma riskli sayılıyor. Yatırım yapmak isteyen çekiniyor. Ya kaybedersem, elimdekileri de yitirirsem. Daha önce devlette söz sahibi olmak belli sınıfın elinde idi. İttihat ve Terakki ile Anadolu insanı o barikatı kırdı. Kimine göre bu durum kargaşa getirdi, devletin kadim geleneğini bozdu ve devletin inkırazına sebep oldu. Belli zümrenin daima imtiyazı olması lazım gelir diye inanan ve devleti istediği gibi yöneten bu grup kast sisteminin kamuflajlı şeklini istiyor. Anadolu insanı devlet kademelerine girmeye başlayınca hiyerarşiyi bilemedikleri için açık ve aleni tartışmaması lazım gelen mahremleri de tartışmaya açtılar. Böylece açıklık ve şeffaflık adına devlet sırları orta yere serildi. Bu sefer imtiyazlı sınıf yeni tedbirler almaya başladı, sermayeyi ve medyayı alalamalı bir şekilde kullanmaya başladı. Sermaye yetenekli kişileri bulup onları eğitti ve kendine bağlı bir bürokrasi oluşturdu. Bu imtiyazlı bürokratları bize vaz geçilmez işini bilen harika çocuklar olarak lanse edildi. Bu harika çocuklar(!) anamalcılar adına devleti/devletleri idare etmeye başladı. Yetenekli Anadolu insanımızı da kendilerine hizmet eden eleman olarak istihdam etmeye başladılar. Ortamın ekonomik şartların belirsizliğine; memurluk dışında -devlet dışında- iş yapmanın zorlukları da eklenince artık atölyeler kurmak, herhangi bir iş alanında fabrika açmak vb. yatırım yapmaktan insanımız vaz geçiyor. Bu durum devletin, -buna bürokrasi demek daha doğru olur- daha güçlenmesine ve halkın dolayısıyla milletin zayıflamasına yol açıyor. Yatırım olmayınca hizmet sektörü öne çıkıyor. Gıda-yeme-içme, otelcilik, turizm vb... Bu tür sektörlerde derinlemesine araştırma ve iyi yetişmiş elemana ihtiyaç yok. Bular gösterişe dayalı, müşteriyi memnun etmeye dayalıdır. Böyle olunca insanımız; gösteriş ve modaya yöneliyor. Buralarda aslolan müşteridir, imalat değildir. Bir nevi göz boyama demek de mümkün. Bu tür sektörlerde, bahşiş, avanta alma da yaygınlaşıyor ve insanı bedavaya alıştırıyor. Mevcut yatırımlar gittikçe daralıyor. Bedavacılar, borsaya, faize yöneliyor. Bu tembelleşme ve devlete mecbur olma ekonomiyle sınırla kalmıyor, zihin tembelliğine de sirayet ediyor. Okuyan ve geleceğe yönelik fikir beyan edebilenlerin çoğu ya doğrudan devlet memuru veya akademisyen. Türkiye'de akademik dünya bağımsız sayılamaz. YÖK'ten sonra üniversiteler lise seviyesine indirgendi. Ayrıca, üniversitelerimizin önemli bir kısmı dışarıya bağımlıdır. Yurt dışında(n) herhangi bir üniversiteyi kopyalıyor veya taklit ediyor. Daha önceleri bir-iki köklü Üniversitelerimiz vardı. ODTÜ, İTÜ, İstanbul üniversitesi... Elân onlar da sarsıntı geçiriyor. Ayrıca üniversitelerimiz halkıyla çok barışık demek de mümkün değil. Cumhuriyet ideolojisi adına halka tepeden bakan jakobendir çoğu demek abartı olmaz. Üniversiteler de modaya uymuş durumda... Devlet memurları, akademisyenler; belli bir standarttı yakalayabilir, ama ciddi manada sıçrama yapamaz. Ülkenin elân bir sıçramaya ve bugüne kadar süregelen anlayışın dışında bir anlayışla yeni fikirler ve projelere ihtiyacı var. Çok temkinli davranan ve düşünen zihinler bu sıçramayı yapamaz. ...
|