8 OCAK 1972 YILINDA AHMET KABAKLI'NIN AKİF'İ ANMA GECESİNDE YAPTIĞI KONUŞMA (ÖZETİ) |
(13 Haziran 2023, Salı) "Elimde olaydı İmam-Hatib Okullarına Safahat'ı ders kitabı olarak koydururdum. Akif'i iyi anlamak, İslam'ı daha iyi anlamak için anahtar olacaktır. İslam tefekkür ve gayretinin, Safahat'ın her bölümünde yürek kanı ile yazılmış olduğu görülür. Akif'i doğru okumalı doğru anlamalısınız. Bu suretle yeni bir hareket noktası bularak çağımızın yeni mücadelelerine girişebilesiniz. Türk-İslam sentezinden vazgeçmek Türk Milletinden vazgeçmektir. Gençlerimiz iyi bilsinler ki: 'Sırat-ı Müstakim'in en devamlı okuyucuları dış Türkler idi. Akif'in içtimai meselelerimizi dile getirdiği 'Süleymaniye Kürsüsünde' ve 'Fatih Kürsüsünde' adlı şiirlerinde konuşan, Türkistanlı bir Türk'tür. Binaenaleyh Akif'in dış Türklere dönük olduğunu görüyoruz. Akif, özü İslam olan bir millete ve onun milliyetçiliğine sahip idi... Türkiye'nin öncülüğünde bir İslam Birliği istiyordu. Zira Avrupalılar, tek bir 'Haç' etrafında toplanıyorlar, birbirlerine yardım, rağbet ve teveccüh gösteriyorlar. Çanakkale'de bize karşı haçlı olarak çıktılar. Akif, siyasi bakımdan müstakil olan Müslüman milletlerin aynı ideal, aynı ilim ve kültür etrafında toplanmasını istiyordu. Müstemleke olan milletlerin kurtulmasını istiyordu. Bugün 25 tane İslam Devleti vardır. Bunların her biri çeşitli yönlerden müflis durumdadırlar, fakat bu camia yarın kuvvetlenecektir. Akif Türkiye'yi bu grubun başında görmek istiyor. Araplarda pek çok alim ve ilmi eser, İran ve Hind'de pek çok şair, Türkiye'de pek çok devlet, kılıç ve teşkilat adamı çıkmıştır, bunun için o lider olmalıdır. Akif, Millet anlayışını çalışma felsefesine isnad ettiriyor. O'na göre millet var olmayı çalışma ile elde ediyor. Bu yeni bir görüştür. Akif'in Safahat'ta en çok sevdiği ve kullandığı kelimeler: (Çalışmak, Azim ve Ümittir, öyleyse hep) beraber çalışmalı, meselelerimize sahip çıkmalıyız. Akif, kâinattaki olayları bu çalışma felsefesine bağlıyor. İnsan için ne bu dünyada ne öbür dünyada kendi çalışmasından başka kazanç yoktur. Ziya Gökalp 'hars ve medeniyet' tasnifini yapmıştı. Akif 'Marifet ve Fazilet' mefhumları ile bu tasnifi yapar. Marifet: İlim, fen ve tekniktir. Bunlar bütün beşeriyetin malıdır. Akif, 300 seneden beri medresemizin kuruduğunu, ilmin gittiğini, ilmi batının temsil ettiğini söylüyordu. İlmi batıdan almak lazımdır. Akif'e göre bab-ı fetva bile ümmihane koğuşuna dönmüştür. Batının ilmini almadığımız için, yüksekokullar mevcut olduğu halde ilerleme kaydedilememiştir. Akif'in söylediği 'fazilet' Gökalp'ın 'hars' mefhumuna tekabül eder. Bizim olan, bize ait olan şeylerdir. Asıl mesele marifet ve faziletin dengesini sağlamaktır. Biri noksan olursa talep hâsıl olmaz. Bizim otlarımız ilaç hammaddesi özelliğini taşır, fakat onu ilaç yapacak eczacı yoktur. Fazilet bizim otlarımızdır, marifet, bu otların terkibi ile ilacı yapmaktır. Çalışmamanın, tembelliğin neticesinde şark geri kalmıştır. Safahat'ta feci şark tasvirleri vardır. Akif aynı zamanda ağlamanın, yarın(ın) da düşmanıdır. İslam'ın buyruğu, Türk'ün akıncı ruhu ter dökmemizi emrediyor. Akif, büyük bir mektep. Safahat'ı bütün arkadaşların anlayarak okumalarını arzu ediyorum..."[1] 1972 yılında MTTB'nin Akif'i Anma gecesinde konuşan Kabaklı, o günü öyle görüyordu. Bu anlayış ve düşünüş o günün MTTB'sinde mevcuttu. Acaba bugün ne değişti. Aynı yerde değil miyiz? Türklük-yerellik, millilik ümmetçilik, ümmet birliğinde ne kadar yol alabilmişiz. Acaba ilerledik mi, geriledik mi? Ülke olarak, İslam coğrafyası olarak... ne halde olduğumuzu ciddi değerlendirme vakti gelmedi mi? Fikri seviyemizi de gözden geçirmemiz gerekmez mi?
[1] 51. Genel kurul faaliyet raporu, sh107-109.
|