ABD?nin Irak İşgali İslâm Medeniyetine Açılmış Savaştır. Yazdır

ABD?nin Irak İşgali İslâm Medeniyetine Açılmış Savaştır.  (2004)

 

Batı-İslâm ilişkisi yeni değil. Batı medeniyeti; Yahudi-Hristiyan (İngiliz) anlayışının vücut bulmuş şeklidir. Hz. Peygamber?in Allah tarafından peygamberlikle görevlendirmesi sırasında ilk karşılaştığı insan kitlesi Mekkeli müşrikler idi.

Fakat İslâm?a fikren direnenler daha çok kitap ehlidir. Hristiyan ve Yahudiler din mensupları olarak direndiler. Hak bildikleri halde Tevhid dini, İbrahimî geleneği sürdüren dini, Hz. Musa?nın ve Hz. İsa?nın getirdikleri dini tasdik eden yeni ve mükemmel Şeriatı içlerine sindiremediler. Müşriklerle iş tutarak İslâm?ı boğmak istediler. İlk büyük ve sistemli tepkiyi Medine?de Yahudiler gösterdiler. Daha sonra İslâm yerleşip yayılınca Hristiyanlarla yüzyüze geldi.

 

Hâlbuki İslâm din sahibi olmaları hasebiyle ehl-i kitabı tanrıtanımazlara tercih etti. Rum Suresi?nde şöyle buyruluyor. ?Elif Lam, Mim. Rumlar yenildiler, Yakın bir yerde onlar yenilmelerinden sonra galip geleceklerdir. Üç ila dokuz yıl içinde? Önce de sonra da emir Allahın?dır. O günde müminler sevinecekler.? ( Rum, 30 / 1 ? 4)

Görüldüğü gibi ehl-i kitap olan Rumların yenilgisi dolaylı bir şekilde İslâm?ın yenilgisi sayılmış. Tekrar galip gelecekleri bir müjde olarak sunulmuş ve müminler, bu intikamdan yani Rumların galibiyetinden memnun olacakları beyan edilmiştir. Nitekim öylede oldu. İlahi hikmet gereği. Süre-i celilenin Mekke?de nazil olduğunu da hesaba katarsak İslâm bu anlayışı bir ilke olarak vazetmektedir diyebiliriz.

 

 Ehl-i kitap İslâm?ın yakınlaşma meylini gereği gibi değerlendiremedi, İslâm?ı kendine rakip ve düşman gördü. Zahiri manada İslâm, Batı medeniyetinin alt düşüncesini oluşturan Yahudi-Hristiyan anlayışına karşı bir din görünümündedir. Fakat özünde tersidir. Yahudi ve Hristiyanlığın sapkınlıklarını izale eden bir dindir. İslâm, ilahi dinlerin özünü kabul eden ve kitap ehline ?elinizin altındakini tasdik eden? bir anlayışı kabul eden bir dindir. İslâm, kıskançlıkları, kabilecilikleri, ulusçulukları giderip tüm dünyayı kuşatan bir anlayışa yükseltmek istedi.

Batılılar, İslâm?ın bu kuşatıcı ve cihan-şümul anlayışını kavrayamadılar. İslâm?ı bir doğu dini kabul ettiler. İslâm Ortadoğu?da neşvunema bulmuş olabilir, fakat asla coğrafyayla ve bir ırkla sınırla kalmaz, kalamaz. İslâm, ne Arap medeniyetidir ne de Doğulu bir anlayıştır. Batılılar İslâm medeniyetine Arap medeniyeti, İslâm topraklarına doğulu bir sıfat yapıştırmayı Orta-Doğu-Uzakdoğu-yakın doğu-doğu? kabul ettiler. Bu işlerine yaradı. Avrupa?yı medeniyet merkezi kabul ettiler. İslâm?ı geri kalmış insanların kültürü saydılar. Böyle olunca da İslâm?ı ve Müslümanları düzeltmeye ve hizaya getirmeye muhtaç bir hammadde saydılar.

Batı medeniyet mensupları (buna Rusya?da dahildir) kendilerini merkeze koydular, onlara yakınlıkları oranında diğer medeniyetler ve coğrafyalar değer kazanır oldular. Yani bir medeniyet ( İslâm-Çin. v.s.) Batı medeniyetine ne kadar yakınsa o kadar, evrensel bir değer ifade eder. Bu giderek coğrafyaya da bulaştı. Türkiye?nin faikliği batıyla coğrafya olarak temasta bulunmasıdır.

Batı güçlendikçe bu marazi anlayışını insanlığın ortak anlayışı gibi gördü. Hastalıklı bu anlayış batının temsilcisi gibi görünen ABD?yi de içine aldı. ABD bir adım daha ileri giderek kendi yaşam tarzını kabul etmeyenleri insanlık için zararlı mahlûklar ilan etti.

Yukarıda özetlemeye çalışılan hasta ruhlu ABD?nin Irak?ta giriştiği insanî ve kültürel değerlere saldırısı bu çarpık anlayışın bir sonucudur.

Batı ( Yahudi ? İngiliz ) medeniyetinin insan, eşya, kâinata bakışının tezahürüdür. Müslümanların fetih ettikleri yerlerde gösterilen müsamaha ile Batının işgal ettiği yerlerde yaşanan vahşet, bu yönüyle kıyaslanmalıdır.

ABD?nin hiçbir değer tanımadan giriştiği vahşet, kendi toplumunun ruh halini de yansıtıyor. Tarihi tecrübesizliği, devlet geleneğinin yokluğu, oraya sonradan yerleşenlerin ipini koparan kabadayılar güruhu oluşu?..Batının acımasız ve çirkin yüzünü gösteriyor. Son vahşetler batılıların yıllarca gizlediği kinlerinin açığa çıkmasıdır. Bir yönüyle Batı Medeniyeti denen o efsunlu cazibenin ne menem bir şey olduğu da açığa çıktı diyebiliriz.

Bir ada devleti olan ABD dünyaya kapalılığın getirdiği açmazı da su yüzüne çıkıyor. Dünyadan fiili olarak kopukluğu, kendi çalıp kendi oynuyor. Kendi ürettiği yavan ve test edilmemiş klan kültürü, rakipsiz silah gücü ile birleşince karşımıza hak hukuk tanımayan, gücü her şey gören bir şer organizasyonu çıkıyor. ABD?nin medeniyet dediği olgu bir güç ve gövde gösterisidir. Tüm ahlaki değer yargılarından sıyrılmış bir organizasyon.

Bu anlayış sahipleri için insan hakları, yaşama hakkı, inanç hakkı, kültürel ve manevi değerler hiç bir anlam ifade etmez. Tek anladığı şey kaba güç ve kuvvettir. Bunu da elan fazlasıyla elinde bulunduruyor. Öyle ise niye başkasını kendine denk görsün.

Ada devletin bu zaaflarını İsrail ve İngiltere fazlasıyla kullanıyor. Bir yerde onların tarihi kin ve emellerini icra ediyor da diyebiliriz. Görünürde son sözü kendisi söylüyor, dünyanın hakimi o. Söylediklerine ve yaptıklarına bakın ABD?den çok İsrail ve İngiltere?nin işine yarıyor.

Zaten Büyük Britanya?nın devamından başka nedir ki?

ABD bugün Irak?ı Filistinleştiriyor. Irakta yaşayanların değer yargılarına, halkın hassasiyetlerine, kültürel mirasına asla değer vermiyor. Irak halkını kendilerini alkışlamadıkları için suçlu görüyor. Saddam?dan kurtarmışlar alkış istiyorlar. Toprakların işgali, namuslarının ayağa düşürülmesi, dinlerinin küçük görülmesi ufak bazı aksamalardır onlara göre. Çünkü hayali bir adada yaşayan insanlığın ortak değerlerinin ne olduğunu nereden bilecek.

İsrail?den devraldıkları vahşeti aynen uyguluyorlar.

Bir kısmı sayılanlar, onların yapıp ettikleri ve bize nasıl baktıklarının resmedilmeye çalışılmasıdır.

Müslümanlara gelince, ümmetin dertleri sadece işgale uğramaktan ibaret değildir. Tabiî ki şu anda en büyük problem budur. İslâm Coğrafyası, İslam Dünyası (kimine göre yoksa da) işgali birinci mesele edinmeli ne pahasına olursa olsun bu talanı zulmü, insanlık dışı uygulamaları bertaraf etmelidir. Bunu yaparken bedeli ne olursa olsun ödemelidir. Dünya siyasi dengeleri göz önünde bulundurulmalı, bazı şeyler ertelenmelidir. O ayrı bir safha.

Topraklarımızı işgal eden, mukaddesatımızı çiğneyen, namusumuza el uzatan elleri sıkanlar ümmetin hainleridir. Batı emperyalizminden medet ummanlar, yerli işbirlikçiler, ABD?nin sunduğu nimete konup diğer Müslümanlara savaş açanlar tarihin önünde, toplum nezdinde ve Allah katında sorumludurlar. Tarih, toplum ve nihayet Allah onlardan hesap soracaktır.

Savaş topyekûn bir var olma savaşıdır. Bir medeniyet savaşıdır. Camiyi bombalamak, düğün evini basmak, ekili arazilerde duvar örmek Müslümanları toplama kamplarında toplamak. Nasıl bir dine inanacaklarını tayin ve tesbit etmek. Bir Müslüman olarak af edebileceğim bir husus değil. Kim ki afediyor, kim ki onlarla bir olup camimizi yıkıyor, ölülerimizi çiğniyor, dirilerimizi öldürüyorsa biz onlara deriz ki buyurun size Cehennem.

Kavga topyekûn var olma kavgasıdır. İslâm halkları olarak ya hep beraber var olacağız yahut Allah korusun yüzyıl önceki gibi köleleştirileceğiz.

Onurluca ve özgürce yaşamak isteyenler bedel lazımsa ödemeye de hazır olmalıdırlar. Ümmetin dirilişi için herkes bir tuğla koymaya gayret etsin, sonra geç kalabiliriz, o zaman pişmanlık fayda vermez.

Eğer biz üzerimize düşeni yapmaz isek, Allah, bizim yerimize vazifesini yapan ve Allah?ın kendilerinden razı olacağı bir topluluk getirmekten aciz değildir.

Üzerimize düşen vazifeyi yerine getirelim ki Rabbimiz bizden razı olsun.

ABD, bugün işgal ettiği ülkelerden çekilmek niyetinde de değildir. Çünkü kendisine bel bağlayan şirketler tüm dünyanın pazarına ve ham maddesine göz koymuştur. Sadece Amerika kıtasının pazarı, yeraltı ve üstü zenginlikleri onlara yetmez. Şayet Birleşik Devletler sıradan bir devlet haline gelirse tüm uluslararası şirketler -çokuluslu şirketler- başka bir hami imparatorluk bulacak ve ABD kendi kıtasına hapsolunacak orada da barınması zorlaşacak, yeni pazar oraya da göz koyacak. Büyük devletler ya dünya imparatorluğunu sürdürecek veya dış pazara açık bir devlet haline gelecek. Bu işin ortası yok. ABD?yi idare eden güçler bunun farkındadırlar. Tezgâhı dağıtıp yeni yenidünya dengeleri kurmak, düşmanlıklar ihdas etmek zaman alır ve maliyeti artırır.

Yeni muhafazakârlık, liberal soldan sağa dönenlerin yeni siyasi kimliğine verilen addır, bu anlayış önceleri entelektüel bir akım idi elit bir sınıfın anlayışı idi, giderek siyasilerin tekeline girdi ve sertleşti. Eski Wilsoncu bu yeni neo-muhafazakârların üç ana temel ilkeleri veya dayanakları vardır.

a) Dini inançlarından kaynaklanan iyi ve kötü ayrışmayı siyasete aktarmak. Siyasi alanda da iyi ve kötü ayrımı olmalıdır ve bunun gereği mutlaka yapılmalıdır, kötüler cezalandırılmalı. Radikal İslâmcılar gibi.

b) Devletlerarası temel belirleyici askeri güç ve bunun kullanımıdır.

c) ABD?nin denizaşırı çıkarları, Ortadoğu ve İslâm ülkeleri odaklıdır. Dolayısıyla bu ülkeler mutlaka Birleşik Devletler?in menfaatine işler işlemelidir.

Dick Cheney ve Rumsfeld?in temsil ettiği bu görüşe göre,  askeri seçenek son çare değil ilk çare de olabilir.

İslâm hakkındaki malumatları, ?Bilgili Cehalet? tir. Yani İslâm?ı gerçeğe ve İslâm?ın kendi kaynaklarına uygun değil, kendilerinin istekleri doğrultusunda öğreniyor ve yorumluyorlar. Bir nevi saptırma ve yönlendirmeli bilgi. Yani oryantalizmin bakış açısıdır.