Diriliş Neslinin Amentüsü - I |
(17 Ocak 2020, Cuma) Karakoç'un "Diriliş Neslinin Amentüsü" kitabının özetini sunmaya çalışacağım. Sezai Karakoç'un düşünceleri ve dolayısıyla yazıları özlü açıklamalardır. Bunların bir daha özünü aramaya çalışmak biraz riskli bir durumdur. Ama olsun riski göze alıyorum. Okuyucudan sabırlı olmasını isteyeceğim. Acele etmesinler. Kitap; (1975-1976 yılları arasında), on üç bölüm ve sonuç yazısından müteşekkil.
Birinci bölüm;
Bir Diriliş Cephesinin olduğunu ve kendisinin de bir diriliş eri olduğunu söyler. Diriliş cephesinin savaş eridir. Bu savaş topla tüfekle yapılan bir savaş değil, bir ruh cephesi savaşıdır. Bir var oluş, bir vücut buluş, bir zihniyet savaşıdır. Bu savaş, savaşların anasıdır. Burada kaybeden bütün cephelerde kaybeder, burada kazanan bütün cephelerde kazanır. Bu savaş, akla karanın savaşıdır. Bu savaş, vahiyle kuruntuların, heva ve hevesin savaşıdır. Bu savaş içe doğru derinleşme savaşıdır da aynı zamanda. Daima Allah'ı bilme ve Allah'ın huzurunda olma, onun farkına varma savaşıdır. Bu savaş, benlik veya bütün yad olmalara karşı girişilen bir savaştır. Bu savaş, inkar tutsaklığından inanç hürriyetine çıkış, yükseliş savaşıdır. Bu savaş, mekana ilişme, zamana girme, bunlarla diyalog kurma ve bunları anlamlandırma cehdidir. Bu savaş Hz. Adem ile başlayıp Hz. Muhammed (as) ile kemale eren peygamberler kervanının yolunu ve izini takip etme ve sürdürme savaşıdır.
İkinci bölüm; İnançsızlığa karşı bir inanç mücadelesi ve mücahedesi içinde tarih akını gider. Diriliş eri de burada tarihin her anında olduğu gibi kendi inancının cephesinde durur ve savaşını sürdürür. Bu kutlu davanın hakiki sancaktarları peygamberlerdir. Diriliş sitesi de bu yolda yürüyenlerin inşa edebileceği bir yapı olacaktır. Diriliş erleri, Son Peygamberin sancağı altında toplanarak o sancağı yüceltiyor, onu kaldırıyor, yere düşmemesi için mücadele ediyorlar. Bu sancağın altında toplanan diriliş erleri, sadece Allah'a inanır, O'na güvenir, putları yere serer onların önünde asla eğilmez. Yahudilik, Hristiyanlık, çağdaş düşüncelerin hiç birisi hakikati temsil edemezler. Tarih ve hayatın yorumu; hakikat savaşı ve hakikate karşı savaşlardır. Kavramlar da İslam'ın naslarına göre anlam kazanır. Bugünün dünyasını bize dayattığı kavramlarla eşyayı ve olayları yorumlayamayız. Sağ- sol kavramları da öyledir. Diriliş erleri; Kur'anî manada sağcıdır amel defteri sağdan verilen salih insanlardır. Sol da bugünün insanın anladığı sağ da hakikatten sapmışlardır. Diriliş eri, edebî, fikrî, siyasî, sosyal anlayış ve yaşayışın tümünde İslam'ın öngördüğü yol-yöntemle yürümeye devam eder. Modern dünyanın kapitalizm, komünizm, sosyalizm vb. tüm düşünüş ve yapılanmalara karşı vahye dayalı bir hareket çizgisini izler. Onun için diriliş eri, doğuyu da batıyı da bilir ve onların hilelerini sezer, onların desiselerine karşı tedbirini alır. Lakin yaptıkları olumlu ve insanî işlerini de kabul etmekten de çekinmez. Kur'an ve İslam kıyamete kadar bakidir, mahfuzdur. Bu mahfuzluğu yanlış anlamamak lazımdır. Korunmuş olan Kur'an ve İslam'dır. Hiçbir kişi ve toplumun mahfuzluğu taahhüt altında değildir. Onun için her kişi ve toplum kendi imanını ve İslam'ını korumak zorundadır. Daima teyakkuz halinde, imanını ve İslam'ını korumak her Müslümanın her müminin vazgeçilmez ödevidir. Diriliş eri, Allah'ın kaderine teslim olur, Allah'ı kendi muhayyilesine sığdırmaya kalkışmaz. Diriliş eri ve piri, İslam Milletinin düştüğü acı bölünme, cehalet, maddî ve manevî batış halinden tarifsiz sıkıntılar içindedir. Lakin Allah'a olan güveniyle İslam Milletinin tekrar toparlanarak kendine geleceğine inanır. Yüce İslam Milleti bilinçlenecek, nereden nereye geldiğinin farkına varacak ve kendisini bekleyen tarihi görevine dönecek ve vazifesini ifa edecektir.
Üçüncü bölüm, Bu bölümde, ruhun özgürlüğü, hürriyet ve disiplini ele alınır. Bunu iç içe girmiş daireler halinde izah eder. Merkezde ruh var ve ruhu çevreleyen unsurlar, yapılar anlayışlar var. Ana merkeze oturtulan ruhun çevreleyen ilk halka, ilk daire; eşyayla, tabiatla, aileyle, toplumla çevrilidir. Bunlarla ruh ve özgürlük arasındaki bağlara değinilir. Etkileyen olumlu ve olumsuzluklar nelerdir onu anlatır. İkinci daire; tarihtir. Tarihteki kahramanlıklar, önderlerdir. Üçüncü daire; Peygamberler dairesidir. Dördüncü daire; Kitaplar dairesidir. Beşinci daire, Melekler dairesidir. Altıncı daire, takdir dairesidir, yani kader. Yedinci daire, ceberut dairesidir. Zat dairesi. Allah'la olan ilişki dairesidir. Bu daireler tersine de çevrilebilir. İster özden başlayarak dışa doğru açılalım, ister dıştan başlayıp içe doğru eğilelim. Fazla bir şey değişmez. Bu daireler bizi çepeçevre kuşatmıştır. Bunlarsız insaniliğimizi tamamlayamayız. Ruhumuz bu dairelerden gelen engelleme veya yardımla etkilerle çevrilidir. Ruhumuz, bu alakalar içinde kendisini sırat-ı müstakime bir disiplin içinde götüren yolda yürümelidir. Bu içine kapanmayı önermez. Tam tersine dışa açılmayı gerektirir. "Hakikat müminin kaybolmuş malıdır, nerde bulursa alır" buyruğuna uyarak alır ve sistemin detaylarından yapmak üzere onları büyük yapıya katar. Özünde hür ama bir disiplin içinde daima araştırır. Dur durak bilmez, dursa donar, camidleşir. Bu hal sadece kişi için değil toplum ve sistem için de böyledir. Doğu ve batı karşısında da böyle davranır ne doğulu gibidir ne batılı gibi. Kendine has kedine ait ve kendine özgüdür. Bu hal biraz Mevlana'nın "Pergel anaforu"na benzer. Dış dünyayla, başka fikir, düşünce ve medeniyetlerle karşılaşmaktan korkmayız. Onlarla yüzleşerek kendimizi tahkim edeceğiz.
Dördüncü bölüm; Kendi neslinin amentüsünü biraz daha net açıklar. Amentüsünün kendi neslinin amentüsü olduğunu söyler. Zaten her insan kendi devrini yaşar, o devrim problemlerine karşı kendi özünü ve sitesini muhafaza eder, onu ayağa kaldırır, diğer sitelere karşı onu savunur yüceltmeye çalışır. Sadece inanç metni veya düşüncesinden ibaret değil, aynı zamanda bir iş, bir eser, bir tarih örme, bir coğrafyada görünür kılma mücadelesidir. Bitmiş sonucu belli bir uğraş değil, sürekli bir otokritikle ilerler. Daima uyanık olma ve kendini korumadır. Emr-i bil marufu getirir, nehy-i anilmünkeri götürür. Bir yer elde etmek değil, hakikat peşinden koşmaktır, erdeme takvaya ulaşmaktır derdi. Geçmiş zamandan sürüp gelme vardır. Ne geçmişi yok sayma ne de geçmişe saplanıp kalma vardır. Geçmiş zamanı, gelecek zamanı, şimdiki zamana getirme ameliyesidir. Anı yaşama ve anın vecibeleri yerine getirme ödevidir. Bu bölümde ayrıca tarih yorumu da vardır. Varlığını ve gücünü Allah'tan, vahiyden alan bir tarih anlayışı. Küfre, inkara, redde, şüpheye verilen süre dolmuştur, artık yeniden diriliş medeniyeti, diriliş tarih anlayışı devreye girecektir. Ayıklama dirilişin ana meselesi olacak; kötünün, çirkinin, fıtrat karşıtlığının insanlıktan elini çekmesi için temiz bir yol izlenecek. Diriliş eri, önce kendini sorgulayacak, kendini arındıracak, kendini gerçeğin terazisinde tartacak. Tarih, yıkılıştan dönüştür. Bir oluşa çağırıştır. Yıkılmış tapınağımızın taşlarını numaralandırıp yerine konuştur. Düşünce ve inanç arasındaki bağları yenilemedir. Ferdileşmenin topluma doğru yola çıkıştır. Metafizik ile reel kaygısını özdeşleşme çabasıdır. Diriliş eri, bu konuda, kendine ve çağa meydan okuyandır, ebedi barış için haksızlığa karşı savaşa katılandır.
Beşinci bölüm; İnanç uygarlığının, İslam medeniyetinin bu çağda tam anlamıyla yansımasıdır. İslam'ı çağa uydurmak değil, çağın İslam'a uyulmasına çalışmaktır. Çağ ve İslam arasındaki bağ nasıl kurulur ona yönelmektir. İdeal İslam'la çağdaş olunmalıdır. Kendi kendinin çağdaşı. Büyük İslam geçmişini bugüne nasıl getirilir buna kafa yormalı. Müslümanlıkla özgürlüğü aynı kabul etmeli. Sadece psikolojik, sosyolojik ve tarihi Müslümanlık yetmez. Fert, toplum, tarih şuuru ve İslam'ın bütün ahkamıyla İslamlaşma. Oluştan varoluşa geçmek. Bu üç aşamada gerçekleşir; birincisi, içe doğru derinleşmek, ikincisi, toplumda dalbudak salarak yaygınlaşma, yayılma buna tebliğ ve davet demek de mümkün. Üçüncüsü, tarih içinde uzama, dünü ve yarını bugüne bağlama, tarih içindeki sürekliliği temin etme. Bunlar kültür ve medeniyete bitişir. Kültür ve medeniyet inancın ayrılmaz unsuru olur. Kültür ve medeniyeti yaşatmak, müzelik iş değildir. Çağ içinde de doğurganlığını korumak ve geliştirmektir. Cephede yurdu korumakla, yurdun içinde kendi medeniyetini gözler önünde tahrip edenlerle savaşmak birbirinden farksızdır. Diriliş erleri/inanç erleri, ahlak kahramanları, Müslüman şairler, bilginler, askerler, devlet adamları, vb. inançtan ayırmaz. Onları yetiştirmeyi vazife sayar. Bunları sessizce ve alçak gönüllülükle yapmaya çalışır. Cihadı bütün bir cephe savaşı olarak anlamalı, kültür ve medeniyet savaşı da bunun içinde saymalıdır. Batı uygarlığıyla savaşabilmek için, medeniyetimizin/bizim; çağımızda bir tekniği, bir sanat ve estetik ifadesi, bir düşünce dinamiği, bir bilim ağı olmalı.
Altıncı bölüm; Bu bölümde fert- toplum ilişkisi ve İslamî şahsiyetin nasıl olması gerektiği üzerinde duruluyor. Tekliğim, batı insan ideasının hedef aldığı gibi anonimlik, istatiktik unsur değildir. Tek insan her bir insan teki bir ?şahsiyet?tir. Şahsiyet sahibi Müslüman, kendisi gibi şahsiyet sahibi Müslümanlarla ördüğü bir toplumda kişiliğini bulur. Şahsiyetin oluşumu ne ilkel toplumlardaki gibi tam doğal ne de batı toplumunun büyük şehirlerdeki gibi tam sun?i ve şartlanmış bir insandır. Fizikötesi özün çevresinde tarihi sosyal şartlarla uyumlu ve tabiatla bağdaşık / barışık bir şahsiyettir. Müslümanın metafizik kaynağı ilahidir. Batı insanı derinliğini yitirmiş yüzeysel bir sosyal varlık haline gelmiştir, metafiziği cilalı ve insana eklemlenmiştir. İlkel toplumlarda ise, doğaldır, kendiliğinden oluşur ve toplumsal mitlere yaslanır. Halbuki Müslümanın özü kendi tercihi ile kazandığı bir var oluştur. Vahye dayalı bir şahsiyet sahibi olan Müslüman fertler bir araya gelerek tercihli ve bilinçli bir toplum oluştururlar ve birlikte yol alırlar. Bir erdemliler topluluğunu meydana getirirler. İslam insanın kendisi bir çağırıştır bir canlı örnektir. Varlığı İslam?a davettir. Diriliş, gerileyen, duralayan, bayatlayan çağrıyı tazelemektir. Allah ile insan arasındaki bağı her dem yenileyen ve gözetleyen olabilme gayreti ve cehdidir. Sen ey diriliş eri! Allah?ın dünyada öyle bir halifesisin ki, senden daha şahsî, senden daha ictimaî biri, senden daha bilinçli ve tarihle yoğrulmuş bir başkası olamaz. (Yerini ve mevkiini bil.)
Yedinci bölüm; Bu bölümde, ahiret hayatı üzerinde durulur. Hristiyan ve Yahudilerin ahiret hayatı inanışı ile kıyaslamalar yapılır. Ayrıca ahiret hayatıyla yeniden diriliş arasında bir bağ da kurulur. Ahiret inancımızın bu dünyada nasıl yaşamamız gerektiğinin de yol göstericisi olduğuna dikkat çeker. ... Yapılan her işi her ameli, öbür alem, ahiret alemi terazisinde tartma, toplumdan ve devletten, hukuktan ve adetlerden önce, Allah'tan ve öte dünya hesabından çekinme. Onu hesap etme ona göre davranma. Fiziki alemi inkar ve ihmal etmeden ahiret hayatını merkeze koymak. Ahiret inancı bir Diriliş Sitesini doğurur. Bu site adeta hayatı bir ibadethaneye çevirir. Zaten hayatın tamamı bir ibadet değil midir? Yeryüzü bize mescid kılınmıştır. Bütün yaptıklarımız ya cennete veya cehenneme bir adım daha bizi yaklaştırmıyor mu? Fert fert dirilişi hayatın merkezine koyan bir topluluk, aynı zamanda bu topluluğun oluşturduğu ve yönettiği bir Diriliş Sitesinin temelini de atıyor demektir. Ahiret yolculuğu için yola koyulan diriliş erleri aynı zamanda bir diriliş yapılanmasının örneğini de gösterecektir insanlığa.
|