Davet Kime Yapılır? Yazdır

(14 Aralık 2018, Cuma)

Davetçi olmak, zor ve çetin bir iş demiştik. Zordur, çünkü hammaddesi insandır, mesela davetçi değil marangoz olsanız, ağacı uzun kesseniz tekrar kısaltır istediğiniz uzunluğa getirebilirsiniz, kısa kesseniz başka bir yerde kullanabilirsiniz. Ama mesleğinizin hamuru, maddesi insan ise bir defa ölçüp biçersiniz. Eğer isabetli olursanız hem davete muhatap olana faydanız olur, hem size. Eğer isabetsiz olursanız hem kendinize, davetinize hem de karşıdaki insana zarar vermiş olursunuz. Peki, insan yanlış yapamaz mı? Yapabilir ama bunu asgariye indirmesi lazımdır.

Davetin kendisi üzerinde durmuyoruz. Davet; davadır, iletmek istediğiniz mesajdır…

Davetin iki tarafı var; biri davet eden biri de davet edilen.

Davet edenin, kimi davet ettiğini bilmesi, ilk şarttır. Davet edilen kişi, davete muhatap olan zat, bir insandır, insan olması hasebiyle bizim insanlık kardeşimizdir. İlk ortak paydamız insan olmaklıktır.

İnsanlık alemi ile Müslümanlık çelişmez, yekdiğerini takviye eder. İslam, insanlığı kemale erdirmek için Allah tarafından gönderilmiş bir din, bir yol bir sirettir. İlk insan aynı zamanda ilk peygamberdir. Genel manada insan olumluluk üzeredir. Fıtrat bozuculuk, insanı yaratılış gayesinden alı koyma, mecrasından kaydırma, sonradan müdahale ile temin edilen zararlı yönlendirmelerdir.

Mademki hammadde insandır, o halde davetçi, bu madeni, bu varlığı, bu oluşumu iyi tanımalıdır.

Davet edilen kişiyi evvela bir insan olarak ele almalıdır davetçi. Önce insanı insan kılan taraflarını keşf etmeye çaba göstermelidir. Davetçi; her insanın ‘iyi bir insanî tarafı mutlaka vardır’ düşünerek ona yaklaşmalı ve iletişim kurmalıdır. Peşinen hüküm vermemelidir.

Şunu da bilinmelidir ki; esas tebliğ, gayr-ı Müslimlere yapılandır.

İman etmiş ve fakat yanlışları olana davet ise, hususiyeti itibarıyla farklıdır.

Gayr-i Müslime yapılan çağrı ile Müslümanın birinin hatasını telafi etmek veya iyiliğini, salih amelini artırmak için yapılan çağrı, davet, tebliğ aynı değildir. Bu ikisi için kullanılan malzeme de tarz ve tavır da farklıdır.

Gayr-i Müslimlere Çağrı Nasıl Olmalı?

Gayr-i Müslim birine çağrıda bulunurken, önce onu tanımalıyız; bu kişi, ateist midir, ehl-i kitap mıdır…? Evvela saplantılarını ve yanlışlarını bilmeliyiz veya öğrenmeye çalışmalıyız. Saniyen, ilgi alanlarını tesbite çalışmalıyız, salisen çevresini, ailesini hesaba katmalıyız. Bu hususta içtimaiyatın kurallarına tabi olmalıyız. Sosyal olayların kendi kanunları var, onları yok sayarak kalıplaşmış klişe kavram ve anlayışlarla tebliğ yapılamaz, davet edilemez.

Tebliğ etmekle davet etmek arasında bir farklılık var. Tebliğde sen ayağına gidiyorsun, ona bir şeyler vermeye çalışıyorsun, yani davanı anlatıyorsun.

Burada kendini ne kadar aradan çıkarabilirsen o denli iyi netice alabilirsin. Kendini değil mesajını aktaracaksın, benliğini enaniyetini katmayacaksın.

Gidilen yer hakkında malumat edinmek, bilgi toplamak, önceliklerini fark etmek elzemdir. Nasıl bir iklime girdiğini bilemeyen o iklim şartlarına göre hazırlık yapamaz ve orada sıkıntıya girer. Muhatap kitle olan ortamı ne kadar detaylı bilebilirsek tebliğimiz o denli rahat ve etkili olur. Bu konuda oryantalistlerin çalışmaları çok dikkatle analiz etmeli ve oradan kendimize ders çıkarmalıyız.

Burada da bir öncelikler sıralaması gereklidir. Muhatap kitle veya şahısın önce köhnemiş yanlış anlayış ve yaşayışlarını irdelemeliyiz. Bağlı bulunduğu yanlış saplantısını sarsmalıyız. Bunun için kabul ettiği/ettikleri temel paradigmalarının çelişkilerini serdetmeliyiz. Kitabımız Kur’an ve Nebevi sünnet, bu konuda bize yol göstericidirler. Her bir peygamber kıssası, peygamberlerin mücadeleleri ve Efendimizin siretide bu konuda bize yeteri kadar yol göstericiliği yapar. Eğer doğru anlayabilir ve bugün tebliğ için seçtiğimiz muhatap kitle ile uygun kıyas yapabilirsek.

Bu; iki hususun/iki şeyin iyice anlaşılmasına ve içselleştirilmesine bağlıdır: Bunlardan birincisi; bağlı bulunduğumuz değer yargılarımız, başta Kitap ve Sünnet ile diğer İslamî anlayış ve düşünüşlerdir. İkincisi; hedef toplumumuzu iyi tanıma ve tahlil edebilme, bilgi ve becerisini göstermedir.

Dışa davette, genel İslamî düşünce ve işleyişi anlatmak daha uygundur. Teferruata/detaya girmeden, yaratılıştan, hayattan ve ölümden başlayıp öldükten sonra dirilmeyi anlatmak. Kevni ayetlere daha fazla yer vermek vb.

….

Eğer biz birini çağıyor ve onu kendi mekanımıza, yerimize, ülkemize, davamıza, dinimize, medeniyetimize davet ediyorsak, işin rengi değişir o zaman dikkat etmemiz gerekenler farklı olur.

O zaman kendi mekanımız gündeme gelir. Mekanımızda bize misafir gelene nasıl davranmalıyız. Mekanımızın hususiyetleri nelerdir? Gibi sorular ve sorunlar gündeme gelir.

….

Düşüncede Doğru Yerde Durmayana Davet

Kişi Müslüman olduğunu söylüyor ve fakat düşüncesinde, eşya ve olaylara bakışında İslam’a uymayan bir durumu varsa ona nasıl davranacağız. Onu gayr-i Müslim biri gibi mi göreceğiz, yoksa hatalı bir Müslüman olarak mı göreceğiz. Bu da bir müşkil durumdur.

Durduğu yeri bilerek mi tercih etmiş yoksa yanlışa saplanmış da onun farkında değildir de ondan sebep böyle düşünceye sahip olmuş. Yahut aslında inandığı ile söylediği farklı, çevresi, makam – mansıbı dolayısıyla mı böyle görünme ihtiyacını duymaktadır.

Bir ihtimal daha var; o insanın düşüncesi İslam dışı değildir, bizim anladığımız manada düşünmediği için onu öyle görmek istiyoruz.

Davetçi muhatabından önce kendini yoklayacak, acaba o kişinin durduğu yer gerçekten İslam dışı bir yer midir? Yoksa davetçinin ufkunu ve bilgisini aşan bir şeyler söylüyor da davetçi mi anlayamıyor. Bunu netleştirmek için, tekrar yeni kaynaklara müracaat edecek, olmazsa daha bilgili ve ufuk sahibi güvendiği birine danışacak, tam kanaat getirdikten sonra davet edeceği kişiyi düşüncesi yanlış diye kabul edecek ve ona göre davranacak.

Böyle birine önce Allah inancı hususunda konuşacak. Kişinin Allah telakkisini öğrenecek, Allah telakkisi düzelmeden düşüncesinin düzelmesi mümkün değildir. Acele etmeden sabırla ve ısrarla yaratılış, ölüm, diriliş üzerinde duracak. Bu konuda düşüncesi İslam inanç ve anlayışına uyarsa gerisi kendiliğinden gelir.

Düşüncesi Sağlam Ameli Olmayana Davet

Böyle bir kişiyi de anlamamız lazım. Amelsizliğinin ölçüsünü bilmemiz gerekir. Ömründe alnı secdeye gelmemiş biri ise ona iman etmenin bir iddia olduğunu bunun isbatının da amel olduğuna ikna etmemiz lazım. Doğuş, yaşam, ölüm ve ahiretin birbirinden kopup olamayacağını anlatmamız gerekecek.

İbadetlerini İfa Edene Davet

Allah’ın emir buyurduğu İslam’ın beş şartını yerine getiren, yerine göre fakir fukarayı da gözeten, mahallesinde, çevresinde iyi intiba bırakan ve fakat toplumsal olaylara duyarlığı az olan bir Müslümanı nereye veya neye davet edeceğiz. Yahut duyarlığa bizden farklı olan bir Müslümanı nereye veya neye davet edeceğiz. İşin zor tarafı burasıdır.

Böylesi düzgün insanlara söz söyleme en az onlar kadar düzgün olan ve farklı olarak daha düzgün ve bütün Müslümanlara yararlı iş yapabilen biri davet etme hakkına sahiptir.

Davete muhatap tasnifleri çoğaltabiliriz, burada geçenler sadece birer örnekti.

Demek ki, davet ve tebliğ öyle sıradan ve lalettayin bir iş değildir. İyi düşünülmesi ve nerede nasıl hareket edilmesi gerektiğinin iyi bilinmesi gerekir. Kitleye, kişiye göre de tarz ve tavır takınılması elzem olan bir ameldir.

Davet- tebliğin bir başka yönü, anlatmak istediğimiz meseleyi iyi kavramak ve iyi sunmakla ilgilidir.

…..