Gündem Üzerine Değerlendirmeler PDF Yazdır e-Posta

(4 Ocak 2019, Cuma)

Coğrafya ve tarih bugünümüzü fazlasıyla etkiliyor.

Coğrafyamız, çok nazik, kritik bir kavşakta, Doğu ile Batı, Kuzey ile Güney, Müslümanlık ile Hristiyanlıkla doğrudan içiçe girdiği, kesiştiği, çatıştığı bir alan. Müslümanlık ile Yahudiliğin/Museviliğin de dolaylı, ikincil derecede kesiştiği nokta gibi görünse de hakiki manada onunla da karşı karşıya içiçe.

Coğrafyamız İslam coğrafyası, lakin Anadolu, birçok kavmin, birçok dinin, birçok düşüncenin de zaman zaman at oynadığı bir toprak parçası. Elan bile ülke topraklarına göz dikenler mevcut.

Böylesi bir coğrafyada yaşamak, başlı başına risktir. Bu coğrafik riske tarihin getirdiği yükü de ilave edersek durum net anlaşılır. Çünkü Anadolu’nun İslamlaşması, birebir Batı (İslam dışı bütün güçlerin) karşında durma, onlara rağmen var olma ve onları yenerek gelen tarihi bir arka plan var.

Devlet aklı bunu “Beka Sorunu” diye adlandırdı, ilan etti. Bu tarif sadece bir iç mesele olarak anlaşılmamalıdır. Bunun dış tehdit ve dış tehlike tarafı da vardır.

Türkiye’nin problemlerini iki ana başlığa ayırmak mümkün. İç ve dış problemler. Fakat bunlar, birbirlerine bağlı ve yekdiğerinden ayrılmaz hale gelmiş/getirilmiş durumda.

İç Problemler

Ülkenin başına bela olan Türkiye merkezli ve dış dünyayla da bağlantılı terör örgütleri.

PKK- PYD-YPG ve Türevleri.

Bu örgütler aslında tek bir örgütün farklı isimlendirmeleridir. Araziye ve yaptıkları işe göre isimlendirilmişlerdir. Bu farklı isimlendirme dış dünyada rahatlıkla kullanılmakta ve değişik isimlendirme olduğu için Türkiye karşıtlarınca desteklenmektedir. Bu örgütün faaliyet merkezi Türkiye ama hemen hemen her ülkede örgütlenmiş durumunda. Diasporasını oluşturmuş, Türkiye’ye karşı nasıl mücadele edeceğini bulundukları ülkelere göre şekil alma elastikiyetini de kesb etmişlerdir. Ciddi bir anti propaganda yürütmektedirler. Türk dış politikasını zora sokacak ilişkileri vardır.

Irak- İran- Suriye’deki varlıkları ve mücadeleleri silahlıdır. Ama Türkiye dışındaki diğer üç devlette Türkiye ile aynı değildir. Irak ve Suriye’de devlet otoritesinin yokluğundan yararlanarak ve dünya güçlerine de yaslanarak bir mevzii kazanmışlar. İran’daki PJAK ise çok etkin değildir. Gerek İran’ın tavizsiz siyaseti, gerek şimdilik merkeze Türkiye alındığı için daha gevşek ve daha etkisizdir.

Bunların bir de sivil kuruluşları, belediyeleri ve partileri var. Topyekûn bir mücadele yürütüyorlar. Devlet bu konuda sadece emniyet tedbirleriyle bu meselenin üstesinde gelmeye çalışırsa bu problem daha çok sürecek. Köklü bir tedbir ve çare arayışları her gündeme geldiğinde, devlet tarafından gündeme getirildiğinde dış güçler devreye giriyor ve “Kürtçülük siyasetini güdenler” tarafından akamete uğratılıyor.

Son zamanlarda MHP ile yapılan Cumhur İttifakı dolayısıyla gündeme gelen milliyetçi söylem de doğuda PKK ve türevlerini güçlendirmektedir.

DAEŞ

Merkezi Türkiye olmasa da ülke için büyük bir tehlike arz ediyor. Daha çok İslami kesimlerden eleman devşiren bu örgüt, Türkiye içinde yaptığı eylemlerle hem Müslümanların imajını lekelemiş, hem de kamuda İslam’a olan güveni sarsmıştır. Türkiye’de insanların İslam’ın cihad anlayışını da kirletmiştir. Dışarıda ise Türkiye ile irtibatlandırmaya çalışılarak ülke siyaseten sıkıştırılmak istenmiştir. Elan bu ikinci fasıl biraz azalsa da zaman zaman dış dünya tarafından dile getirilmektedir.

Bu örgüt, İslam’ın cihad mefkûresine büyük zarar vermiştir. Bir yandan cihadı kendi indi anlayışlarına indirgeyerek bağlamından ve olması gereken noktadan saptırmış, diğer yandan Müslümanların bazı kesimlerinde cihadın bu devirde gerekmediği noktasına getirmelerine vesile olmuş. Başka bir zararı da pusuda bekleyen İslam karşıtlarını cesaretlendirmiştir. İslam düşmanlarının cihad karşıtlıklarının alenileşmesine katkı sunmuştur.

İslam’ın anladığı ve mutlaka yerine getirilmesi gereken cihad anlayışının da küçümsemesine vesile oldu. Ayrıca davet ve İslami eğitimine de ket vurmasını doğurdu. Küresel cihad adı altında yapılan çalışmalar, eğitim, davet, ahlak konusunu geriye itti.

FETÖ

Son yıllarda Türkiye’nin en çok uğraştığı örgüttür. Bu örgüt bugüne kadar alıştığımız diğer örgütlere benzemez. Kullandığı yöntem kendine aittir ve tarihte ender örgütlerdendir. Adam kazanma tarzı, elemanlarını motive etme biçimi, kendini gizleyebilme şekli, yerleştiği/yerleştirildiği alan, karşı propaganda yöntemi, siyasetle ilişkisi, ülke içi ve dışı bağlantıları, iş dünyasına nüfuz etme biçimi, eğitim alanında uyguladığı ahlaksız taktikler, dini terimleri kullanma tarzları…

Uzun bir zaman hazırlık aşamasından sonra sahneye çıktığında örgütün nerelere kadar sızdığını müşahede eden herkes şaşkınlığa uğradı. İçine sızılması en zor ve imkânsız gibi görünen kurumlara bu denli rahat girebilmesi, bugün haklı şüphelere vesile oluyor. Lakin dün çoğu kimse buna inanmıyordu, inananlar ve işin farkında olanlar, devlet haini veya akıl dışılıkla suçlanıyordu.

Bugün taktikleri ve tarzı büyük oranda açığa çıkmış durumda fakat tamamen deşifre olmuştur demek de zor. Devlet topyekûn mücadele ediyor görüntüsünü verse de buna inanmak biraz zor. Hâlâ geri dönecek ve intikam alacak diye bekleyenler var. Bu beklenti içinde olanlara bakılınca ülkenin değişik kesimlerinden insanlar ve çevreler olduğunu görmek mümkündür. Görmek isteyenler için görülebilir açıklıkta, görmek istemeyenler için de görülemez, yani tehlike geçmemiştir.

FETÖ’yü sadece Türkiye içinde örgütlenmiş ve ülkeye has bir örgüt olarak görmek biraz iyiniyet, biraz örgütü kayırma, biraz dünya beynelmilel işleyişi hafife alma veya anlamama, Türkiye’nin yeni dünyada kendine açmaya çalıştığı alanı kabul etmeme veya bundan kaygı duyma/korkma olarak değerlendirmek çok yanlış olmasa gerek.

FETÖ’nün 15 Temmuz kalkışması akamete uğrayınca, istediği neticeyi vermeyince, beklenti içinde olanlar yeni siyasi atraksiyonlara geçtiler. İçeride ve dışarıda bu yeni siyaseti görmeye başladık.

İçeride ilk iş olarak Adalet ve Kalkınma Partisini ele aldılar. İlk tercihleri partiyi dağıtmak, bu da olmazsa Tayyip Erdoğan’ın etkin olmadığı bir AKP haline getirmek. Bu siyaset dışarıdan da destek gören bir durumdu. Başka partilerle bunun mümkün olmadığını anlayan bu teşebbüs şimdilerde partiyi kendi içinden yıpratmaya ve bölmeye çalışıyorlar. Bu da tutmasa yeni umutları Mart yerel seçimlere bağlanmış. Yerel seçimlerde AKP yıpranır belli büyük şehirleri kaybederse, ardından yıpratma hızlanacak yeni arayışlar da hız kazanacak.

Dışarıda da ABD-AB vb. dünya güçleri FETÖ üzerinde yaptıkları plan çökünce İslam dünyasında yeni hamlelere başladılar. İlk iş Mısır’da İhvan yönetimine darbe yaptırdılar. Suud desteği ve parası başta olmak üzere harekete geçtiler. Mursi’yi devirip Sisi’yi getirdiler. Akabinde Suud- Mısır- BAE’nin başını çektiği ve Batı tarafından tam destek gördüğü bir oluşuma başladılar. FETÖ ile yapmak istediklerini bunlar vasıtasıyla yapmaya kalkıştılar. Bunun başarılamayacağı anlaşılmaya başladı. Bundan sonra hangi yola başvuracaklar, beklemekteyiz… biz buradayız, ülkemizin içinde ve ayaktayız.

FETÖ beynelmilel bir hamle idi, elan ilk hamlesi püskürtüldü, gerisi nasıl gelir belli değil.

Gerek içerideki FETÖ mücadelesindeki yanlışlıklar ve FETÖ’ye yardım yataklık edenlere karşı akıllı ve tedrici bir yöntemle mücadele edilemeyiş. Bir mağduriyet edebiyatına dönüşmek üzere. Ayrıca dışarıda bir diasporasını da oluşturmuş durumda. İçeride ve dışarıdaki FETÖ elemanları topyekun hazırlık yapacak kapasitedeler. İçeride ve dışarıda gereken akıllı ve ayrıştırıcı, yani taban ile idarecileri ve bile isteye örgütün hainliğine destek verenleri birbirinden ayırarak bir mücadele yürütülemezse ileride ülkenin başına fazlasıyla bela olacak.

Diğer irili ufaklı örgütler, ülke içinde huzursuzluk meydana getirmeye zaman zaman kalkışıyorlar.

Diğer Sıkıntılar

İç problemlerin bir de sosyal, ekonomik, askeri, kültürel, ahlaki…boyutları var.

Ülkenin içine sürüklendiği, ekonomik kriz ister istemez devleti kemer sıkma politikasına götürdü/getirdi. Ülke insanı rahatlığa alışmış, belli bir istikrarı yakalamışken birden dolar ve euronun yükselmesi, Türk lirasının değer kaybetmesi toplumun dengesini sarstı. Peşpeşe zamlar ve fiyat yükselmesi, beynelmilel sermayenin kaçması vb. hususlar da bir açmaz olarak önümüzde duruyor.

Askeri harcamaların bütçeye oranı oldukça fazla.

Güvenlik problemi öne çıkınca ahlakilik ve ilkesel duruş geri plana itiliyor.

Seçim sathı mailini girilen ülkede, sosyal dokular değişiyor. Sosyal tabanlar kaymaya ve kutuplaşmaya doğru eviriliyor. Sağ-sol, milliyetçi- muhafazakarlık, İslamlık zemin değiştirmeye içiçe girmeye başlamış durumda.

MHP-AKP Cumhur İttifakı ve ona karşı kurulan Millet İttifakı, ülkeyi kutuplaştırmaya götürüyor. İki kutba doğru sürüklenen ülkede İslamî hassasiyetler tali dereceye kendiliğinden düşmüş oluyor.

AB müktesebatı ve uyum yasaları toplumumuza uyum sağlayamıyor, bu uyum yasaları toplumsal uyumsuzluk ve sosyal kargaşa doğuruyor. Bilhassa aile ile ilgili yasalar aile içi düşmanlıklara vesile oluyor. Tarih boyunca yapılan batılaşma hareketleri hep dışarıdan empoze edildiği için toplum bünyesine intibak edemiyor, intibak edemeyince de yasa zoruyla icra edilmeye çalışılıyor. Karı-koca ilişkilerinde ortaya çıkan anlaşmazlıkların hal edilmesi için kadın lehine erkeklere uygulanan yaptırım caydırıcılıktan öte ayrışmaya ve ailelerin dağılmasına yol açıyor.

Zararları anlaşılan batı tandanslı bu yasa derhal iptal edilmeli.

Cumhurbaşkanlığı sisteminin nasıl işleneceği ve nasıl bir zemine oturacağı henüz net belli değildir. Zorunlu olarak bir boşluk oluşmuş durumda, bu boşluğun doldurulması zaman alacak. Kurumların yeni şekliyle oturması ve normal işleyişe geçiş sürecinde istişare edilmiyor. Topluma, toplumu temsil eden ilgili kurum ve kuruluşlara yeterince müracaat edilmiyor. Bu da ister istemez bir belirsizlik oluşturuyor, belirsizliğin getirdiği tedirginlik ve akabinde toplumsal huzursuzluğa meydan veriyor.

Gelinen noktada devlet (partiler, erki elinde tutanlar) toplumu ayrıştırmaya, kamplaşmaya sürüklüyor, sivil alan da ayak uydurmuş durumda. Tarafsız kalması gereken devlet başkanı, ateşli bir tarafgir olmaya başladı. Toplumsal dengeyi hangi merci sağlayacak, yükselen kamplaşmayı kim makulleştirecek. Etrafı düşmanla çevrili ve güvenliğin merkeze konulduğu Türkiye gibi ülkelerde, bu denli kamplaşma ülkeye çok pahalıya mal olacak.

Dış Problemler

Türkiye’nin coğrafyası ve tarihi, daima müteyakkız olmayı gerektiren bir yerdir. Böylesi coğrafyada var olmak için güvenlik daima ilk sıralarda yer alır. Coğrafik konumun önemli oluşu, güçlü devletler için bir imkân ve avantaj, güçsüz devletler için bir risk ve dezavantaja rahatlıkla dönüşebilir.

Eski tarz siyasi değerlendirmeler ülkenin dış siyasetini anlamaya yetmiyor. Bunun nedenleri üzerinde uzun uzadıya düşünmeyi ve tahlil etmeyi hak eden bir durum. Türkiye’nin dış politikası alıştığımız eski stabil siyasetin dışına çıkmış, hareketli ve bir bakıma inişli çıkışlı.

An itibarıyla Türkiye’nin dış problemleri içerdeki gibi renkli ve çetrefilli. Bölgemiz ve genel olarak İslam coğrafyası, dünyanın üzerinde yeniden hesap yapmaya başladığı bir hale getirilmiş durumda. Dış müdahalelere açık, beynelmilel güçlerin iştahını kabartacak kadar zayıf ve güçsüz.

Böyle bir coğrafyada istikrarlı ve uzun soluklu, sağlam, plan ve programlı, ilkeli ve tutarlı bir siyaset imkansız. Siyaset yürütücüleri, hergün yeni bir durum ve şaşırtıcı olaylarla karşılaşıyorlar. Onların da dengeleri ne kadar sağlam ve tutarlı o da ayrı bir bahis.

ABD-Türkiye ilişkileri son zamanlarda çok düzgün ve iki müttefik devlet tarzında yürümüyor. ABD tek kutuplu dünyada nasıl bir siyaset güdeceğini tam kestiremiyor. Daha önce Rusya, Çin vb. ülkeleri öteki ilan ederek onlara karşı mücadele ederek dünyayı bunlarla korkutarak bir siyaset güdüyordu. Rusya’nın siyaset sahnesine başka tarzla çıkması sosyalizan siyaseti terk etmesi ABD’yi zora soktu. Yeni dünyada nasıl bir düzen kurulacağına henüz karar kılamamış dünya güçlerinin başında ABD gelmektedir. Türkiye’yi dışarıda tutarak İslam coğrafyasında girdiği yeni ittifaklar, yeni arayışlar bir türlü sağlam bir zemine oturtamıyor. Sisi, Muhammed b. Selman, BAE vb. girdiği yeni ortak siyaset dünya dengelerinde bir yere oturmuyor.

ABD dış siyasetini rayına oturtuncaya kadar Türkiye ile ilişkileri inişli çıkışlı devam edecektir. FETÖ üzerinden ülkeye çeki düzen verme teşebbüsü akamete uğrayınca ABD Türkiye ile nasıl bir siyaset güdeceğini kestiremiyor. AKP’nin daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın beklenmedik ABD’ye karşı sert çıkışları ABD yetkililerin dengesini bozdu. Bu karşı çıkış içeride Türk siyasetinin de dengesi alt-üst etti. ABD’siz ayakta kalamayacağına inanan devlet içindeki yetkililer ve siyasiler, içeride yeni yeni arayışlara giriyorlar. Son Suriye’den çekilmesi ABD ile yeni bir işbirliğine vesile olur mu zaman gösterir.

Rusya ile yürütülen yeni ortak siyaset, henüz bütün kurum ve kuruluşlarıyla oturmuş değil. Bunda Türkiye’den çok Rusya’nın nerede durduğuyla alakalıdır. Bu konuda Rusya da Türkiye de tetikte ve iki ülke birbirlerini hem kolluyor hem de birbirlerini deniyorlar. Çünkü elan birbirlerine muhtaçtırlar,

Türkiye için mühim olan bölgedir, Rusya için ise bölge, siyasetinin büyük parçanın bir cüzüdür. Daha büyük imkan ve siyasi kazanç bulursa bölgedeki siyasetini başka türlü de yürütebilir. Ama Türkiye’nin birinci önceliği bölgedir, çünkü onun için hayati bir meseledir, bir beka sorunudur.

AB ülkeleri ile Türkiye ilişkileri, siyaset gütme biçimleri de çok istikrarlı gitmiyor. Her bir Avrupa ülkesinin kendi siyaseti var, bir de AB ülkeleri olarak ortak siyasetleri var. Bu zaman zaman birbirine karışıyor. AB genel olarak Türkiye’yi tamamen dışarıda tutmak istemiyorlar, lakin tamamen bir Avrupa ülkesi gibi de görmek istemiyorlar. Onun için Avrupa Birliği kriterleri diğer ülkelerle Türkiye arasında farklılıklar gösteriyor. En önemli fark; Türkiye halkının Müslüman oluşudur, batılılaşma süreci boyunca yapılan tüm hareketler bir nevi ülke şartlarına evirilip adapte edildi. Avrupa Birliği müktesebatının toplumsal hayata nasıl uyarlanacağı hem AB için hem Türkiye için baştan sona müphem ve muğlak. Bu toplum bu denli kendi değer yargılarına yabancı ve toplum bozucu yasaları içine sindiremez. AKP bunda ısrar ederse toplumsal bir tepkiyle karşılaşır ve elde ettiği bütün kazanımlarını da kaybeder. Bu kaybediş tekrar ulus-devlet ayarlarına döner ve İslam’dan kopuşa da vesile olabilir.

Bu hususta AKP ile İslamî STK arasında varılan mutabakat da bozulur. Müslüman olarak bizim için asıl olanın, insanımızın; bilgili, ahlaklı, adil ve kendi ayakları üzerinde durabilen, her hangi bir alanda söz söyleme yetkiliğinde olan, dünyanın genel gidişatını kavrayan ve ona göre kendini bir yerde konuşlandırabilen yetenekte olmasıdır. Böyle bir neslin oluşması için çalışmak her Müslümanın birincil vazifesi ve önceliği olmalıdır. Buna zemin hazırlayan hükümetin siyasetine destek vermek, buna engel olan hükümetin icraatına da aleni karşı çıkmak adil davranmanın gereğidir.

Bu topraklarda yaşamak, buraya ait olmak, burayı sahiplenmek ile müesses nizamı savunmak aynı şey değildir. Kurulu düzenin yanlışları ile bizim bu ülkeye karşı vazifelerimizi birbirine karıştırmamak lazım.

Ülkenin iktisadi durumu eskiye kıyasla daha iyidir. Lakin sosyal yapının son hali şikâyetimize muciptir.

AB müktesebatı gereği çıkarılan yasalar bilhassa aile ile ilgili olanlar bizi yaralıyor.

Davayı ikinci plana iten bir gençlikle karşı karşıyayız vb. bunlar ortak dertlerimizdir.

Müslüman halka bu topluma karşı vazifelerimiz var. Her şeyi iki ana kısma ayırmak, ya kabul veya reddetmek gibi bir yere meseleleri getirmek ve bu ikisinden birini kabul etmeye kendimizi zorlamak asla doğru değildir. Zaruretler, mecburiyetler hesaba katılmalıdır. Her durumun, her merhalenin kendine göre zaruretleri vardır. Kişinin, cemaatlerin, devletlerin mecburiyetleri, zaruretleri farklıdır, bunun hesaba katılması gerekir.

 

k_saglam

Yeni Kitabımız Çıktı

egri_agacin_golgesi

Son Eklenenler

YEREL SEÇİM SONRASI ÜLKENİN AHVALİ
(1 Nisan 2024, Pazartesi) Yerel seçim ...
İNSAN KENDİNİ KEŞFEDEBİLİR Mİ?...
(26.01.2024, Cuma) Her kişi, 'önce ke...
MİLLİYETÇİLİK- MUHAFAZAKARLIK- ÜMMETÇİLİK
(Yerellik 'Yerlilik' - Muhafazakarlık -...
EY EHL-İ İSLAM, UYAN!
(06.11.2023, Pazartesi) Ey dünyayı g...
YAĞMUR DUASI
(15 Eylül 2023, Cuma) Yağmur duasına...
AÇMAZI AÇMAK
(25 Ağustos 2023, Cuma) İnsanoğlunun...
AÇILIM - ATILIM
(5 Ağustos 2023, Cumartesi) Sıkışan...
GÜLİSTAN OKUMAYANLARA
(10 Temmuz 2023, Pazartesi) Sadi (Şira...

Kimler Sitede

Şu anda 11 konuk çevrimiçi
Üyeler : 3
İçerik : 636
Web Bağlantıları : 5
İçerik Tıklama Görünümü : 5576747
< ?php if( JRequest::getVar( 'view' ) == 'article' ): ? > < jdoc:include type="modules" name="socialwidget" /> < ?php endif; ? >