Yeni Modernlik ve İslamlaşma (4) |
(18 Mayıs 2018, Cuma) Kavimler Arası İlişkiler Modern dünya; hem globalleşiyor, küreselleşiyor, devletler biraraya gelerek birlikler kuruyor, hem de etnisiteyi körüklüyor, cazip hale getiriyor. *** Bu modern dünyanın faili kim veya kimler? Çokuluslu şirketler, beynelmilel kurum- kuruluşlar, güçlü medya grupları, fikir üreten merkezler, bilimsel kuruluşlar, uluslararası akademik çevreler, nobelciler, NATO, BM gibi uluslararası kuruluşlar…. **** Dış dünya; kavmiyeti milliyete, milliyeti vatandaşlığa, vatandaşlığı da devlete sıkı bağlarla bağlamış. Mesela bir Alman için Alman milliyetçiliği ile Alman vatandaşlığı, Alman devleti birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Bir Fransa vatandaşı için; ırkı ne olursa olsun, düşüncesi ne yöne doğru olursa olsun, -ister kapitalist, ister sosyalist, ister ateist, ister dindar fark etmez- Fransa vatandaşlığı ve Fransa devleti ana belirleyicidir.
AB bunları da aşarak çok devletli bir oluşum içinde. Bu da yetmiyor; AB olarak bir bütün halinde beynelmilel diğer kuruluşlarla ilişkiler geliştiriyor, ittifaklar kuruyor… Böyle bir dünyada ehl-i İslam ne alemde kısaca bir göz gezdirelim; her bir devletçik kendi içinde fırka fırka, ırk ırk, mezhep- meşrep farkı birer ayrı ve bağımsız oluşumlar olarak hareket ediyorlar. Her bir ülkenin kendine has sıkıntıları/meseleleri var. Bu sıkıntıların kaynağına inme ve çözüm bulmaya çalışılmıyor. Böyle giderse bu farklılıklar daha da kördüğüm haline gelecek ve ümmetin geleceğini karartacak. Evvela en can yakıcı olan iki ana iç mesele mevcut. Biri; kavim, kabile ve şuub, buna bugün millet/ milliyetçilik akımı demek mümkündür. -Bunun hangi kavramla izah etmekliğimiz gerekecek o da ayrı bir mesele. Çünkü kendi kavramlarımızı kullanamıyoruz, bize ezberletilen ve kabul ettirilen kavramlarla değerlendirmelerde bulunuyoruz.- Diğeri; mezhep- meşrep, anlayış, düşünüş farkıdır. Kavmiyetçilik zem edilmiş, lakin kavim yerilmemiştir. Yüce Allah Kitab-ı keriminde; “Ey insanlar! Şüphe yok ki, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat,13) Burada Yüce Allah iki hususa dikkat çekiyor, bizi iki hususta uyarıyor.
Biri yaratılışımızın farklı oluşudur. İnsanlar belli ırklara, kabilelere, boylara ayrılmıştır, yüce Allah’ın ilahi takdiri böyle tecelli etmiştir, bu da Allah’ın yaratılış hikmetlerindendir. Bunun devamı olarak birbirimizi tanıyacağız. Üstün ırk fantezisi bizde yoktur, insanlar bir tarağın dişleri gibi müsavidirler. Kanun önünde Allah katında eşitlik vardır. Bu kişiler için de geçerlidir, kavim- kabile için de geçerlidir. Yücelik/ büyüklük, ululuk, davranış ve amelle elde edilir. Dolayısıyla her bir ırk, her bir kavim- kabile kendini ifade etme, kültürünü geliştirme, insani ve İslamî olan örf- adet ve geleneğini sürdürme hakkına sahiptir ve bu da Allah’ın bize verdiği bir haktır. Her bir ırka mensup başka ırkların bu konudaki ahvalini önce anlayacak, sonra anlayış gösterecek daha sonra da bunun gelişmesi için gerekirse katkı sağlayacak. Devletin vazifesi de gelişim ortamını sağlamaktır. Bunları engellemek, yok saymak İslam kardeşliğini bozacaktır. Yüce Rabbimiz bu konuda da bizi ikaz ediyor; “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.”( Rum,22)
Göklerin ve yerin yaratılması nasıl bizim dahlimizle olmuyorsa, dillerin ve renklerin çeşitliliği de bizim katkımızla olan bir husus değildir. Yani kimse anasını- babasını seçme lüksüne sahip değildir. Değişik renkler, esmerden- zenciden sarı ırka kadar hepsini Allah yaratmıştır. Kimsenin buna itirazı olamaz. İtiraz eden göğe ve yere de itiraz etmiş olur. Bunları ayrılık vesilesi etmek İslam ahlakına belki de inancına aykırıdır. Diğeri, değerimizin takvalı oluşumuzdan gelmesidir. Yüce Allah her şeyi en ince detayı ile bilir, bu konuda samimi olup olmamamızı gözetir ve ona göre bize bir yer verir. İnsanlar arasında niza çıkabilir, insanlar kavga edebilir, birbirlerini öldürebilirler, ama bütün bunların hâl çaresi vardır ve meseleler büyümeden çözülebilir. Biz melek değiliz yanlış yapabiliriz, günah işleyebiliriz, ama daima tevbe kapısı açıktır, her zaman yanlışı, hatayı, günahı telafi etme imkânı vardır İşte Rabbimiz bize yol gösteriyor; “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin. Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”(Hucurat,10-12) Bu ilahî buyruklar; hem tek tek fertler arası ilişkilerde, hem aile içi ilişkilerde, hem gruplar arası ilişkilerde, hem kavim- kabile arasındaki ilişkilerde gözetmemiz gereken altından kıymetli öğütler, nasihatler, emirlerdir. Müslümanlık da bunlara riayet etmektir. Bu emirlere riayet eden bir kişi; kavim- kabile davası gütmez, kimseyi küçümsemez, başka millete tepeden bakmaz. Kavmiyet davası güden bizden sayılmaz, asabiyet için çarpışan cehennemlik iş işlemiş olur. Bir kavmin İslamî olan anlayış, yaşayış ve dilini inkar etmek de dolaylı kavmiyetçiliktir. Kavmiyet davası gütmek ne denli yanlış ise kavmi özellikleri inkar etmek de o denli yanlıştır. Kabile/grup taassubu, meslek taassubu, şehircilik taassubu da hafif tür ırkçılığa girer. Ümmeti zedeleyen her türlü ayrılık ve ayrıcalık zem edilmiştir. …….
|